Log in or register to save completed lessons.
Prerequisites for this Turkish Listening Comprehension Lesson
Was doing-ıyordu
Using -ıyordu to mean "almost"
-madan
-madan önce
"Without," "before," and other uses
-dığı için
dünkü, bugünkü, yarınki
benimki, seninki, onunki
‑daki, ‑sındaki
‑kini, ‑kine, ‑kinde, ‑kinden, ‑kinin
Sleep Deprived Soldiers
The following is a real life story told by M.Ö., shared here with his permission.
Turkish
Askerdeyiz, Diyarbakır’dayız. Sabah 7 gibi nöbetten geldim. Nöbetin diğer günü yani diğer sonraki günü de bayramdı, Kurban Bayramı. Baktım, komutan bize seslendi. O zaman da köylüler falan bize koyunlar getirmişti küçüklerini keselim, Kurban Bayramı’nda kendimize kebab falan yapalım diye.
Komutan seslendi bana, dedi ki… “Badini al,” dedi. Cevher vardı, Bitlis’li. “Mehmet,” dedi. “Cevher’i de al” dedi. “Şu koyunları bağlayın bir yere.”
“Tamam, konutanım.”
Biz de komuntanın konuşmasını “bağlayın, kesin” anladık ikimiz. Çünkü uykusuzuz sabah nöbetten çıktığımız için. Neyse, koyunları aldık gittik bağladık, ayaklarından bir tanesini kestik, onu yüzdük, parçaladık, bir yere kattık. İkincisine geçtik. Onu da kestik, tam da yani yüzüyorduk astık böyle… komutan bir geldi.
“Siz napıyorsunuz” dedi.
“Komutanım kestik…”
“Ne kesmesi?” dedi. “Kurban Bayramı yarın!”
“Komutanım siz kesin demediniz mi?”
“Yok” dedi.
“Valla komutanım kestik…”
“Neyse” diyor, “Tamam” diyor, “neyse bunu kestiniz diğeri kalsın.”
“Komutanım diğerini de kestik biz” dedim.
“La siz naptınız” dedi, “Manyak mısınız” dedi. “Kurban Bayramı gelmeden kurban mı kestiniz?” dedi.
Ee biz de tabii uykusuz olduğumuz için kestik.
English Translation
So we’re in the army, in Diyarbakir. I had just come in from guard duty around 7 in the morning. The next day was a holiday, The Feast of Sacrifice (Kurban Bayramı). I saw that the commander was calling out to us. Around that time, villagers had brought us sheep so that we could slaughter the little ones and make kebab for the holiday.
The commander called to me, he said… “Get your bunkmate,” he said. His name was Cevher, from Bitlis. “Mehmet,” he said. “Take Cevher too,” he said. “Tie these sheep up somewhere.”
“Yes sir, commander.”
We understood the commander as meaning, “tie them up and slaughter them.” Because we were sleep-deprived from the morning guard duty. Anyway, we took the sheep, went and tied them, cut one of their legs, skinned it, divided it, put it somewhere.
We moved on to the second one. We slaughtered that one too. Right as we were skinning it, hanging it… the commander came.
“What are you doing?” he asked.
“Commander, we slaughtered it…”
“What do you mean you slaughtered it?” he said. “The Feast of Sacrifice is tomorrow!”
“Commander, didn’t you say to slaughter it?”
“No,” he said.
“Well, commander, we did slaughter it…”
“Anyway,” he says, “Okay,” he says, “anyway you’ve slaughtered this one, just leave the other one.”
“Commander, we slaughtered the other one too,” I said.
“What have you done!” he said, “Are you crazy?” he said. “Did you slaughter the sacrifice before the Feast of Sacrifice?” he said.
Well, of course we slaughtered them because we were sleep-deprived.