Log in or register to save completed lessons.
Prerequisites for this Turkish Listening Comprehension Lesson
Have done-mış olacak
-mış olacaktı
-mış olmak
-mış olur
Kendi as a noun
Kendi kendi as a noun
Kendi kendi with verbs
dünkü, bugünkü, yarınki
benimki, seninki, onunki
‑daki, ‑sındaki
‑kini, ‑kine, ‑kinde, ‑kinden, ‑kinin
‑dığım, ‑dığın, ‑dığı
‑dığımız, ‑dığınız, ‑dıkları
-dığını, -dığına, -dığından
-dığının
Osman Usta: Expert Gold Bracelet Maker
The following is an excerpt from an interview with Osman Usta, an expert goldsmith who makes gold bracelets in downtown Kayseri. In the interview, Osman Usta discusses how he got started in his career and discusses the difference between the traditional system of çıraklık (apprenticeship) that he went through years ago compared with apprenticeship and education system in modern Turkish society.
Published by Kayserim.net.
Video license: Creative Commons (reuse allowed)
Vocabulary for this lesson
Here are a few of the less commonly used words that are used in this lesson:
- Teşekkül etmek (to consist of, be made up of)
- Belletmek (to teach, to cause someone to memorize)
- Bellemek (to learn, to get used to something)
- Tozutmak (to spread dust around)
- Sebat etmek (to persist, to persevere)
- Hasbelkader (by chance)
- Meyilli (inclined towards)
- Muamele (treatment, procedure)
- İftihar etmek (to be pround of)
- Amiyane tabirle (in layman’s terms)
The Interview in Turkish
Benim çıraklık dönemimde, bu çarşı içerisindeki iş alanların yukarı katları boş değildi. Her katlarında bir esnaf teşekkül ederdi. Terziler vardı, gömlekçiler vardı, işte kuyumcusuydu, bilmem şunuydu, doktoruydu, kimiydi. Bunların tamamı yok oldu. Çarşıya bir bakın, üst katlar birçoğu boş. Bugün Kayseri'mizin en eski terzileri, işinde sanatkar olan, randevuyla elbise diktirdiğin insanlar şimdi bazı mağazaların pantolonlarının paçasını döküyorlar. Beş liraya, on liraya. Onlar teknolojiye yenildi, yenilmedi, ayrı mesele. Ama eleman yetiştiremiyoruz. En büyük sıkıntımız bu.
Efendim, ben 25.02.1964 yılında Kayseri'de dünyaya geldim. İlkokulumu, Kayseri Ahmet Paşa İlkokulumu'nu da tamamladıktan sonra orta öğretime yazıldım. Arkadaş kurbanı olarak ortaokula gitmedik, kaçtık. Uzun hikaye de, bunun neticesinde rahmetli babam benim okuldan kaçtığımı duyunca beni aldı, yeğeni olan ustam Hilmi Er Güven ve Hasan Ekinci'nin ortaklığında olan bu mesleğin ilk kuruluşunu yapan kişiler. Onların yanına beni çırak olarak verdi 1978'de. Benim kuyumculuk hayatım 1978'de okuldan kaçmanın cezası olarak. E işte kısmet öyleymiş o dönemler. Ve bu mesleğe girmiş olduk. Çıraklığımız da o şekilde başladı. 1984'de askere gittim. 1984-85 sonu, 86'nun başlarında askerden geldim. Tekrar ustamın yanına geldim. Bir sene kadar daha çalıştıktan sonra ustama, eğer müsaade edersen abi dükkan açacağım dedim. Ustam, burası dükkan değil mi? dedi. Abi tövbe haşa, öyle bir şey yok dedik. Tamam dedi ve ondan sonra ustamla ortak olarak bu işi şimdiye kadar yürüttük.
Ustam gelmez. Çünkü ustam diyorum o 1950 doğumlu. Ara sıra uğrar, gelir gider, ortaklığımız devam eder ama... Benim mesleğe girmem şeyim budur. 1978'dedir. 70'lerin sonu, 78'in başıdır. Şimdi eskinin çıraklığıyla şimdiki çıraklık arasında çok büyük farklar var. Eskiden usta ataydı. Bizlere şu desturu belirtmişlerdi: Dört kişinin hakkı ödenmez. Bir, senin dünyaya gelmene vesile olan baban. İki, senin dünyaya geçen anan. Üç, rızkına kefil olan, rızkımızın kefili hazreti Allah'tır ama vesile olan ustan veya öğretmenin, hocan. Bu dört, dinini, diyanetini belleten hocan. Bu dört kişinin hakkı ödenmez deniyordu. Usta bizim için babadır, atadır.
Biz o desturda büyüdük. Benim versiyonumda kalan insanlar. Bu şekilde büyüdük. Yani evde babanız kızsa, bir şey diyebilir misiniz? Demezsiniz. Usta her zaman için haklıdır, o dönemlerde. Ve hatta ben şöyle bir anlamını anlatayım: Ustalarım, kalfalarım kızardı mesela. Kalfa derdik, çırak, kalfa, usta, patron. Kalfalarımız dahi kızdığında, evimize bunu şikayet ettiğimizde evdekiler, "Ne halt yedin bak," derlerdi.
Şimdi bu tamamen değişti. Bu şey yok. Usta çırak ilişkisi yok, eski şeye göre yok. Şimdi gençler, bu işe sanat gözüyle bakmıyorlar. Bizim zamanımızda bu sanattı. Yani sırf kuyumlu bir mesleği değil, her meslekte öyleydi, sanattı. İnsanlar sevdiği bir mesleğe giderdi, sevdiği işi yapardı. Şimdi adam geliyor, ilk etapta ekonomik yönden başlıyor. "Bana haftalık ne vereceksin?" veya "Bana üstelik sigorta yapacak mısın?" A firmasında bu istediklerini bulamazsa B firmasına gidiyor. Kişi demiyor ki, "Ben bu mesleği seviyorum, ben bu mesleği yapacağım." demiyor. Bana ekonomik yönden hangi sektörde para varsa ben o işi yapacağım diyor. Bizim en büyük sıkıntımız bu. Yani istediğin mesleği yapamıyorsun. Okuyan öğrenci de öyle. O işini aşkla yapan kişi o işle ilerler.
Sırf bu meslek değil her meslek için geçerlidir... Şu caddemizin temizlikçi. Eğer ki mesleğini sevmeyerek yaparsa bu çarşıya bir daha gelemez. Süpürürken tozutursa esnaf o gün belediyeye şikayet eder. Ama o mesleğini severek yaparsa, tozutmazsa, bilmem bir şey yapmazsa, çevreye zarar vermezse, işini yaparken çöplükten başlar, çavuş olur. O mesleğinin ilerisine gider. Bu hayatta her türlü meslek için geçerlidir. Aklınıza ne geliyorsa. Eğer ki bir insan yaptığı işi sevmiyorsa, o işe nasıl başlamışsa ölene kadar o işte olur. Çırak olarak başladıysa, öldüğünde de çıraktır.
Biz burada tel bilezik dediğimiz... kollarda asılı olan bilezikleri yapıyoruz. Burma, CNC, Chanel, bu bilezikleri yapıyoruz. Bunlar bize esnaftan, televizyondan gelir. Gram, model vs. Bunların imalatını yapıyoruz.
Öğrenmek isteyen birisi, kafası çalışan birisi bu işi 1,5-2 senede beller. Eğer kendisini verirse. Bu sırf kuyum mesleği değil, her meslek hemen hemen 1-1,5 senede bellenir. Yeter ki kişi istesin. Yeter ki sebat etsin. Sabahleyin yatağından kalktığında, "Lanet olsun, yine işe mi gidilecek?" demesin. Yatağından kalktığında şevkle, "İşe gideceğim," desin.
Çıraklık dönemimizde öyle şeydi ki, arkadaşlık ilişkilerimiz iyiydi mesela. Bu arkadaşlık ilişkilerimizde hem gülerdik, hem ağlardık. Arkadaşımızın derdiyle dertleşirdik. Bilmiyorum, şu anda baktığımda toplumda onlar yok. Akşam oldu muydu, hep beraber bir yere giderdik. Hafta sonu, işte haftalığımızı alırdık. Bir pastaneye giderdik, lokantaya giderdik. Atölyedeki arkadaşlarımız var, top oynamaya giderdik yazın. Yani günümün çıraklığı ile şimdiki çıraklığın arasında çok şeyler var. Mesela, diyelim ki takım kurulurdu. A atölyenin elemanlarıyla B, C atölyesinin elemanları maç yapar. Bu işte... tatlısı mı olur, kolası mı olur. Öyle şeyler yaparız. Yani sosyal etkinlikler yapılır. Aile de, yani iş yerine karşı, "Tamam, bu, görüyor musun? Sen dayak yemişsin. İşte iş yerindeki kalfan kızmış, bağırmış, çağırmış, doğmuş, soğumuş. Yarın gideyim de hem ustandan hesap soruyorum, hem kalfandan hesap soruyorum," böyle bir düşünce yoktu.
Mesleklerini sevmelerini isterim. Ben yanıma gelen her elemanıma, benim de ilk tanıştıklarımda işte burada çalışacak, stajyer arkadaşlarıma dair. Burada kendilerde bazıları yanımdadır. İlk söylediğim şey şudur: Bu mesleği seveceksin. Eğer ki bu mesleği seviyorsan, bu bölümü oku. Burada da gel, stajını yap. "Abi, ya ben bu mesleğe hasbelkader geliyorum, ben bunu sevmiyorum," diyorsan, hayatta başarısız olursun. Sevdiğin meslek neyse, onu yapacaksın.
Çırak bulamıyoruz, çünkü benim şahsi görüşümce, eğitim sistemimizdeki gelen hatalardır. 4 artı 4, 4 olması. Şimdi, bir çocuğun liseyi bitirdiğinde yaşı 18-19'a geliyor. 18-19 yaşındaki bir çocuk hiçbir zaman çıraklık yapamaz. Zaten bir sene sonra askere gidecek. Evde anasına babasına dahi zaptedemediği bir delikanlıyı ben bu iş yerine nasıl zaptedeyim? Bugün ben öyle tahmin ediyorum ki, 5-6 yıl sonra evinizde bir su arızası olsa, su tesisatçısı bulamayacaksınız.
Şimdi Allah'tan Kayseri'de işte Ahi Evran Meslek Lisesi var. Buradan liseden stajyer arkadaşlar geliyor. Haftanın belirli günleri. Biz bu arkadaşlarla çalışıyoruz. Grup sektöründe bu arkadaşlarla çalışan arkadaş sayımız çok fazla. Yani işleri rastgeçsin. Bu arkadaşlar, yani bizlere büyük bir katkı sağlıyor. Bizler de onlara katkı sağlıyoruz. Görsel olarak burada yapıyorlar. Okulda yapamadıkları şeyleri. Ama eleman bulmak maalesef çok zor. Sırf bizim mesleğimizde değil. Bugün gidip bir mahalle fırınına, fırıncıya sorun. O dahi eleman bulamıyor. Neden? Teknolojiye ayak uyduramıyor. Allah çok versin. Büyük bir sermaye işliyor mahalle fırına. Adam, iki işte kürek, iki işte elemanıyla hamur kesecek, bilmem bir şey yapacak. Bu insan dahi eleman bulamıyor, kapatıyor.
Benim söylemek istediğim şu: Eğitim sistemimizde, gençlerin neye meyilli olduğunu (artık bu ortaokulda mı olur, ilkokulda mı olur) ona göre yön vermeleri gerekiyor. Bugün üniversite okuyoruz. Her ilde üniversite var deniliyor. Ama bu bence, benim şahsi görüşüm, yanlış bir şey. Herkesin üniversite okuması şart değil. Bu memleketin cumhurbaşkanına da ihtiyacı var. Bu memleketin çöpçüye de ihtiyacı var. Bu memleketin fırıncıya da ihtiyacı var. Bu memleketin su tesisatısına da ihtiyacı var. Kuyumcuya da ihtiyacı var. Bakkala da ihtiyacı var. Herkes: "çocuğum okusun, mühendis olsun." Olmuyor maalesef. Bir şey ortaya sergiliyorsunuz. Yaptığınız iş... bizdeki sanat. Bir şeyi ortaya getiriyorsunuz. Hurdayı, hurda bir muamele alıyorsunuz. Kullanılacak bir muamele getiriyorsunuz. Onunla nasıl iftihar etmezsiniz?
Amiyane tabirle, bir tıp doktoruna sürünen bir hastayı götürseniz, doktor iki saat sonra o hastayı koşar adımda göndermiş olsa, nasıl olur? Kendini nasıl hisseder? Sanatçı... sanatçı da budur, sanatkar. Terziye bir kumaşı götürüyorsun. Düz kumaş. Dört metre kumaşı götürüyorsun. Bir ay sonra sana bir takım elbise veriyor. Bir bez parçasına bir elbise yapıyor. Bir bez parçasına gömlek yapılıyor. Bir deri ayakkabı yapıyor. Bu insan nasıl mutlu olmasın? Nasıl kendi kendinde gururlanmasın? Ve bunu her zaman için de daha iyi yapmak istiyorsun. Daha ileriye gitmek istiyorsun. Yapmış olduğun bir ürünün karşılığında bir teşekkür edildiğinde, "Eline sağlık usta," denildiğinde bu anlatılacak bir şey değildir. Bunu anlatamazsınız. Yani köre bir rengi anlatmaya benzer. Bir bileziği yapıyorsunuz. Müşterinize veriyorsunuz. O size bir teşekkür ediyor. "Usta, eline sağlık." Bu kelime, dünya malına bedeldir.
English Translation
During my apprenticeship, the upper floors of the business areas in this market were not empty. Each floor had a tradesman established. There were tailors, shirt makers, jewelers, doctors, and many others. All of these have disappeared. Look at the market now; many of the upper floors are empty. Today, some of the oldest tailors in Kayseri, artisans in their work, who used to tailor suits by appointment, are now hemming pants for some stores. For five, ten liras. Whether they were defeated by technology or not is another matter. But we can’t train staff. This is our biggest problem.
I was born on 25.02.1964 in Kayseri. After completing my primary education at Kayseri Ahmet Paşa Primary School, I enrolled in secondary education. I skipped middle school, being a victim of peer influence. Long story short, when my late father found out I was skipping school, he took me to his nephew, Hilmi Er Güven and Hasan Ekinci, who had established this profession. They took me as an apprentice in 1978. My life in jewelry started in 1978 as a punishment for skipping school. Well, it was fate. And so, we entered this profession. That’s how my apprenticeship began. I joined the military in 1984. After returning from service at the beginning of 1986, I went back to my master. After working for about a year, I told my master, if you allow me, brother, I’m going to open a shop. My master asked, “Isn’t this place a shop?” “Brother, God forbid, it’s not like that [i.e., it’s not a problem for me to continue working here],” I said. “Okay,” he said, and since then, we’ve been running this business together with my master.
My master doesn’t come anymore. Because my master, as I say, was born in 1950. He occasionally visits, comes and goes, but our partnership continues… My entry into this profession, that’s it. It was the end of the ’70s, the beginning of ’78. There are huge differences between apprenticeships then and now. In the past, a master was the father. They used to tell us this principle: There are four people you can never pay back. One, your father, who was instrumental in bringing you into this world. Two, your mother, who carried you to this world. Three, your master or teacher, who is the means of your sustenance—although the sustainer of our provisions is Almighty Allah. Four, your teacher, who instills in you your religion and morality. It was said that these four people cannot be paid back. A master is like a father, a patriarch for us.
We grew up with that principle – the people remaining in my version (generation). We grew up this way. I mean, could you say anything if your father at home was angry? You couldn’t. The master was always right in those days. And let me explain it this way: For example, our masters, our journeymen would get angry. We used to say journeyman, apprentice, master, boss. Even when our journeymen were angry, if we complained about it at home, our family would say, “What did you mess up?”
Now this has completely changed. This thing is gone. There’s no master-apprentice relationship, not like it used to be. Now, the youth don’t look at this job with an artistic eye. In our time, this was art. Not just the jewelry profession, it was like this in every profession, it was art. People would go to a profession they loved, do the job they loved. Now a man comes, starts with the economic aspect first. “What will you pay me weekly?” or “Will you also provide insurance?” If he can’t find what he’s looking for in Company A, he goes to Company B. The person doesn’t say, “I love this profession, I will do this job.” He says, “I will do whatever job is available in the sector where there’s money.” This is our biggest problem. That is, you can’t do the profession you want. It’s the same for students. The person who does his job with passion advances with it.
This is true for every profession… The cleaner of our street. If he does his job without love, he can’t come back to this market again. If he spreads dust around while sweeping, the shopkeepers will complain to the municipality that day. But if he does his job with love, doesn’t spread dust around, doesn’t harm the environment, he starts from being a garbage collector, then he can become a sergeant. He advances in his profession. This applies to all kinds of professions in life. Whatever comes to your mind. If a person doesn’t love the job he’s doing, he will remain in that job until he dies. If he started as an apprentice, he will die as an apprentice.
Here, we make what we call wire bracelets… bracelets that hang on the wrists. Burma, CNC, Chanel, we make these bracelets. They come to us from the tradesmen, from TV. Gram, model, etc. We manufacture them.
Someone who wants to learn, someone with a working brain can master this job in 1.5-2 years if they dedicate themselves. This is not just for the jewelry profession, almost any profession can be mastered in about 1-1.5 years. As long as the person wants it. As long as they persevere. When getting out of bed in the morning, they shouldn’t say, “Darn, do I have to go to work again?” When they get up, they should say with enthusiasm, “I’m going to work.”
During our apprenticeship, our friendships were good, for example. We would laugh and cry in these friendships. We would share our friend’s troubles. I don’t know, looking at it now, those things don’t exist in society anymore. When the evening came, we would all go somewhere together. On weekends, we would get our weekly pay. We would go to a pastry shop, to a restaurant. We had friends in the workshop, we would go play ball in the summer. So, there’s a lot between the apprenticeship of my day and today’s apprenticeship. For example, let’s say teams were formed. The workers of Workshop A would play a match with the workers of Workshops B and C. Well… there would be sweets, there would be cola. We would do such things. I mean, we had social activities. The family, that is, against the workplace, “Look, do you see? Let’s say you were beaten. The journeyman at work got angry, shouted, scolded, got hot, got cold. Tomorrow I’m going to hold both the master and the journeyman accountable,” there was no such thought.
I want them to love their professions. To every employee who comes to me, to the interns I meet for the first time, who will work here. Some of them are with me here. The first thing I say is this: You will love this profession. If you love this profession, study this field. Come here, do your internship. “Brother, I came to this profession by chance, I don’t love it” – if you say that, you’ll fail in life. Do whatever profession you love.
We can’t find apprentices because, in my personal opinion, it’s the mistakes in our education system. The 4+4+4 system (4 years each of elementary, middle and high school). Now, when a child finishes high school, they are 18-19 years old. An 18-19-year-old can never do an apprenticeship. In a year, they’ll be off to the military. How can I manage a young man at the workplace who can’t even be controlled by his parents at home? Today, I’m guessing that in 5-6 years, if there’s a water problem in your house, you won’t be able to find a plumber.
Thank God, in Kayseri, we have Ahi Evran Vocational High School. Interns come from there. Certain days of the week. We work with these friends. In the group sector, we have many friends working with these interns. Let their work be productive (God bless their work). These friends, they provide us with great support. We also support them. On the looks of things, they do it here, things they couldn’t do at school. But finding personnel is unfortunately very difficult. Not just in our profession. Go ask a neighborhood bakery, a baker. Even he can’t find staff. Why? Can’t keep up with technology. God bless, a large capital operates in the neighborhood bakery. The man, with a little effort with the bread paddle, a little effort with the employees, he’ll cut the dough, do something. Even this person can’t find staff, and closes down.
What I want to say is this: In our education system, it needs to be determined what young people are inclined towards (whether this happens in middle school or elementary school) and guide them accordingly. Today we’re going to college. It’s said there’s a university in every province. But in my personal opinion, that’s wrong. Not everyone has to go to college. This country needs a president. This country needs a garbage collector. This country needs a baker. This country needs a plumber. It needs a jeweler. It needs a grocer. Everyone says, “let my child study, become an engineer.” It doesn’t work out unfortunately. You’re showcasing something. The work you do… our art. You bring something forward. You take the scrap metal, you take it through a process. You bring it into a usable condition. How can you not be proud of it?
In layman’s terms, if you take a patient crawling to a medical doctor, and the doctor sends the patient running after two hours, what happens? How does he feel? An artist… that’s what an artist or artisan is. You take a piece of fabric to a tailor. Plain fabric. You bring four meters of fabric. A month later, he gives you a suit. He makes a dress out of a piece of fabric. A shirt is made from a piece of fabric. A leather shoe is made. How can this person not be happy? How can he not be proud of himself? And you always want to do better. You want to go further. When you receive a thank you for a product you’ve made, when they say, “Well done, master,” it’s indescribable. You can’t explain it. It’s like explaining color to a blind person. You make a bracelet. You give it to your customer. He thanks you. “Master, well done.” This word means the world to me.